Şahruh

Şahruh Mirza (20 Ağustos 1377 – 13 Mart 1447 Rey) günümüz Afganistan’da bulunan Herat şehri merkez olmak üzere Timurlu İmparatorluğunu yöneten Timurlu hükümdarlarının üçüncüsüdür. Timur’un İran asıllı eşlerinden Taghay Tarkan Ağa’dan dünyaya gelen oğlu olup, oğullarının arasında dördüncüsü ve en küçüğüdür. Annesinin 1397 yılında vefat etmesine kadar yanında kaldı ve annesini vefatını müteakip Horasan, Sistan ve Mazenderan idaresi babası tarafından kendisine verildi. Babasının 1405 senesinde Çin seferi esnasında Otrar’da vefat etmesi sonrası ortaya çıkan taht kavgalarında önce tarafsız kaldı. Timur tarafından taht için varis ilan edilen en büyük oğlu Cihangir’den olan torunu Pir Muhammed ile diğer bir oğlu olan Irak-ı Acem hakimi Miranşah’dan olan torunu Halil arasında taht kavgası yaşandı ve daha atik davranan Halil Sultan Semerkant’ı ele geçirerek Timurlu tahtına oturdu. Ancak Halil Sultan’ın usulsüz olarak tahta oturması, tahtın resmi varisi sayılan Pir Muhammed’i ortadan kaldırması ve zayıf karakteri yüzünden hanımı ve bazı devlet erkanının oyuncağı duruma düşmesi yüzünden emirler arasında ki huzursuzluk giderek arttı. Ülkede ki kamuoyunun desteğiyle beraber 1407 senesinde Şahruh fazla zorlamadan yeğenini tahtan indirmeye ve Timurlu tahtına oturmaya muvaffak oldu.

Merhametli bir hükümdar olan Şahruh yeğenine dokunmayarak ve hatta onu himayesi altına alarak Halil Sultan taraftarlarını da kendisine bağlamaya muvaffık oldu. Devletinin merkezini ise yaşadığı şehir olan Herat’a taşıdı buradan devletini idare etmeyi başladı. Böylece devletin iki önemli merkezi Semerkant ve Herat şehirleri olmuş oldu ancak bu ileride bir takım sıkıntılara yol açacaktı. Tahta çıktıktan kısa bir süre sonra kendisinden yaşça daha büyük olan ve Timurlu topraklarının batısına hakim olan abisi Miranşah kendisine karşı ilk muhalif hareketi başlattı. Miranşah oğlu Halil’in bertaraf edilmesini bir türlü kabul edemiyordu ve kendi nesebinden olan birisinin Timurlu tahtını hak ettiği iddiasındaydı. 1408 yılında Kuzey Irak ve Doğu Anadolu topraklarında iyice güçlenen Karakoyunlu federasyonunun lideri olan Kara Yusuf, Miranşah’ın elinde bulunan Tebriz’i ele geçirdi ve Miranşah’ı ortadan kaldırdı. Böylelikle Şahruh abisi gibi bir tehditten kurtuldu lakin devletinin Batı topraklarının önemli bir kısmı henüz yeni kurulan ve gelecekte siyasi mücadeleye girişeceği Karakoyunlu Devletinin eline geçmiş oldu. Miranşah’tan başka bir tehlike ise Semerkant’da vali olarak bulunan yeğeni idi. Bu tehlikeyi ise 1409 senesinde Semerkant üzerine yürüyerek ve şehri ele geçirerek bertaraf etti.

1410 yılında ise Karakoyunlular önemli İslam beldelerinden Bağdat’ı ele geçirdiler ancak İran ve Türkistan’ın büyük bölümünü elinde tutmayı başaran Şahruh, önemli bir ticaret güzergahı olan tarihi İpekyolu’nun denetimini elinde tutmayı başardı. Şahruh’un o sırada Ming Hanedanlığı tarafından yönetilmekte olan Çin İmparatorluğuna karşı ise tavrı babasının aksine daha barışcıl bir siyaset oldu. Ülkesinde bir çok mirza (taht varisi) ve emir tehdidi olan Şahruh daha fazla düşman kazanmamak için dış politikada elinden geldiğince barışçıl bir politika izledi ve Timurlu ülkesinin başta Semerkant ve Herat olmak üzere belli başlı şehirlerinde elçilikler açıldı. Şahruh’un askeri tercihlerden ziyade ekonomik ve kültürel aktivasyonlarda bulunması on beşinci asır Türkistan’ını dünyanın en mamur yerlerinden biri haline getirdi. Babasının temelini attığı ancak uzun yıllar süren savaşlar neticesi pek ilerleme kaydedemediği Timur Rönenansı Şahruh’un uzun yıllar süren hükümdarlığı esnasında hızla ivme kazanmaya başladı. Özellikle başkent Herat Türkçenin Çağatayca lehçesinde bir çok eserin kazndırıldığı merkezlerden biri olma yoluna girdi. Herat’ta hanımı Gevherşad adına yaptırılan külliye inşaası 1418’de tamamlandı ve bunu 1417-1421 seneleri arasında Semerkant’ta oğlu Uluğbey tarafından yaptırılan ve günümüzde Ragistan Meydanında yer alan Uluğbey medresesi ve yapımı 1435’de tamamlanan Şah-i Zinda (yaşayan şah) külliyesi takip etti. Şahruh zamanında ülkesi Asya’nın ve dünyanın en mamur ülkesi haline geldi. Bununla birlikte vergi reformunu da gerçekleştirdi. Hanımı Gevherşad ise gerek Şahruh ve gerekse Şahruh’un vefatı sonrasında mirzalardan Ebu Said tarafından 1457’de ortadan kaldırılıncaya kadar ülkenin en etkili simalarından birisi olmayı ve sürdürmeyi başardı. Çok akıllı ve zeki bir kadın olan Gevherşad kocası Şahruh’un başarılı politikalarında oldukça etkili olmayı başarmıştır.

Şahruh dış politikada hayatı boyunca en çok siyasi mücadeleyi Karakoyunlulara karşı verdi. Bu mücadelerinin çoğunda askeri olarak başarılı olmasına rağmen Karakoyunlular ile ilişkilerini istediği seviyeye getirmeye muvaffık olamadı. Karakoyunlular haricinde başta Memlüklüler olmak üzere Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler kurdu. Osmanoğulları ile iyi ilişkiler kurmasında şüphesiz dedesi I. Bayezid Han’ın yaptığı hatalardan ders almasını bilen II. Murad Han’ın akılcıl politikasının etkisi de vardı. İç politikada ise ömrünün son yıllarına doğru torunlarından olan Mirza Babür ile Mirza Muhammed arasındaki mücadele de torunu Babür’den yana tavır aldı. Bunun üzerine torunları içinde en yeteneklisi olduğu Timurlu kaynaklarında yazan Muhammed’in üzerine yürüdü ve Mirza Muhammed Timurluların o sırada ki en büyük siyasi rakibi olan Karakoyunlu hükümdarı Cihangir’e sığındı. Şahruh bu meseleyi halledemeden 1447’de uzun bir saltanatlık süresinden sonra hayata gözlerini yumdu.

Şahruh’un portresini çizecek olursak devrin kaynaklarının bir çoğunda oldukça dindar, adil ve merhametli biri olduğu yazmaktadır. Değerli ve liyakat sahibi kimseleri yakınında tutmasından dolayı babası gibi güçlü bir hükümdar profili izmemesime rağmen Timurlu topraklarının çoğunu elinde tutmaya muvaffak olmuştu. Hayatının ilk dönemlerinde ve son dönemlerinde torunları arasında cereyan eden olumsuz mücadeleri saymazsak ülkesini kırk seneye yakın huzur ve refah içinde yaşatmaya muktedir olmayı başarmıştı. Onun döneminde Timur Rönesansı denilen hareket en büyük sıçramalarını yapmıştı ve kendisinden sonra tahta gelecek olan Semerkant hakimi oğlu Uluğbey döneminde bu hareketlilik bir adım daha ileriye taşınmış olacaktır. Dış politikada ise gerek Çin ve gerekse Timurluların geçmişte siyasi rakip olduklşarı Osmanlılar ve Memlükler ile ilişkileri geliştirmiş, sadece Karakoyunlular ile savaşa girişmiştir. Bu savaşlardan Azarbaycan topraklarında 1420/21 yılları arasında, 1429 ve 1434 yıllarında cereyan eden savaşlarda bizzat ordusunun başında bulunmuş ve tüm bu savaşların hepsini kazanmaya muvaffak olmuştur. Bu askeri başarılarına rağmen oldukça dirayetli bir hükümdar olan Cihangir’in meşru hükümdarlığını 1435 senesinde onaylamak durumunda kalmıştır. Şahruh’un vefatını müteakip Karakoyunlulara sığınmış olan torunu Muhammed Mirza Herat’a gelmiş ve buranın hakimi olan kardeşi Babür Mirza ile mücadeleye girişmiştir. O sırada Semerkant’ta vali olarak bulunmakta olan oğlu Uluğbey ise dördüncü Timurlu hükümdarı olarak tahta geçmiş ancak Herat üzerinde otorite sağlayamadığı için devletinin başşehrini yeniden Semerkant’a taşımıştır.

Bir Cevap Yazın