Cezayir’de Türk Sevgisi Her Yerde
“Türk Milleti’nin dünyada en çok sevildiği ülkelerin başında Cezayir geliyor” denilse yanlış olmaz. Sahil kesiminden bin 500 km içeride sahrada yaşayan halkın Türkler’e duyduğu sevgiyi anlatmak mümkün değil.
Türk olduğunuzu söylediğinizde çoğunlukla “Hıyarunnas (İnsanların en hayırlısı)” sözünü duyuyorsunuz. Tanıştığınız herkes Osmanlı dönemindeki yaşanan huzur ve kardeşlik ortamını bir çırpıda dile getiriveriyor. “Biz kardeşiz ve öyle de kalacağız” temennisi ise ayrılırken söylenen son söz oluyor.
Osmanlı’dan Kalan Miras: “Türk Sevgisi”
Restoranının Duvarına Barbaros’un Resmini Asmış Bir Cezayirli
Üç asırdan fazla bir süre Osmanlı idaresi altında kalan Cezayir’de Türk izleri hemen göze çarpıyor. Özellikle başkent Cezayir’de Osmanlı’dan kalan mahalle ve sokak isimleri dikkat çekiyor. Deli İbrahim, Barbaros Hayreddin Paşa, Piri Reis… Halk, Türklere büyük sempatiyle bakıyor. Saci Ben Hamla, ikram ettiği tatlıları göstererek “Bunların hepsi sizden kalma. Osmanlı getirdi.” diyor. Türkiye’den olduğumuzu öğrenen herkes Cezayir’in en eski mahallelerinden birisi olan Kazbah’yı gösteriyor. Cezayir’e gelen Osmanlı leventleri tarafından denizin hemen kıyısında kurulmuş olan mahalle, mimarisiyle yanı başındaki Fransız mahallelerinden hemen ayrılıyor. Osmanlı döneminde yapılan Dayı Sarayı, Kazbah’nın hemen yanındaki tepede bulunuyor. Kazbah’nın girişinde, bugün binaların arasında kalan Osmanlı dönemine ait bir de cami bulunuyor. Fransızlar, 1830’da burayı kiliseye çevirmiş; 1962 yılında bağımsızlığını kazanan Cezayirliler de yeniden camiye dönüştürmüşler.
En işlek ve bakımlı caddelerinden bazılarına Brahim Dey (İbrahim Bey), Mourad Rais (Murat Reis), Dely Brahim (Deli İbrahim), Oruj Rais (Oruç Reis) Hasan Dey (Hasan Paşa), Mustafa Dey gibi Türk Denizcileri’nin isimleri verilmiş. Fransızlar ülkeyi işgal ettiklerinde bütün Türkçe isimleri değiştirmiş. Ancak “Sirkeci” ve “Barbaros Hapishaneleri”nin isimleri değiştirilmeyerek Türk imajının kötü olarak anılması hedeflenmiş. Buna rağmen Türkler’e karşı aşırı bir sevgi var.
O muhteşem günlerin etkisinden kurtulamayan Cezayir halkı, Osmanlı’ya özlemi hep canlı tutuyor. Her şey 1510 yılında İspanyolların Cezayir’i istilasıyla başladı. İspanyolların, Akdeniz’i yağma, talan ve barbarlıklarıyla kan gölü haline getirmesi üzerine; müslüman leventler bu korsanlara karşı mücadele etmeye başladı. Oruç Reis’ten sonra 1518 yılında idareyi devralan Barbaros Hayreddin Paşa, modern Cezayir’in temellerini atarak, bu toprakları Osmanlı devletinin bir Beylerbeyi haline getirdi. 1830 yılına kadar Osmanlı himayesinde kalan Cezayir, bu tarihten sonra Fransızlar’a geçti ve katliamlara maruz kaldıktan sonra 5 Temmuz 1962’de bağımsızlığını yeniden kazandı.
İhtişamını Koruyor
Kasbah
Cezayir halkı, Osmanlı idaresinde yaşadıkları 314 yılı aşkın süreyi bağımsızlık dönemi olarak adlandırıyorlar. Cezayir’de Osmanlı’ya ait eserler ve geleneklere büyük özen gösteriliyor. Halen bir Türk semti olan, Osmanlı döneminin en ihtişamlı yerleşim bölgesi, başkentin kalbi ve UNESCO tarafından da evrensel eser olarak sınıflandırılan Kasbah çok önemli bir merkez konumunda. Barbaros Hayreddin Paşa’nın Cezayir’e ilk adımını attığı yerden tepeye doğru kurulmuş olan bu bölge şehre ayrı bir canlılık katıyor. Şehrin en müstesna semtlerinde yine Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma ortası avlulu ve havuzlu, cumbalı, içinde hamamı olan İznik çinileriyle, eski Türkçe veya Arapça hatlarla süslü ve depreme karşı bitişik inşa edilmiş sütunlu evler yer alıyor. Hemen mahalle girişinde, halen kullanımda olan Osmanlı yapımı bir mescit var. Dayı’ya istida vermeye gelenlerin orada iki rekat namaz kılması adettenmiş. Girişteki evlerin pencere demirlerinde, herhangi bir saldırı anında tüfeklerin yerleştirilip ateşlenebileceği düzenekler göze çarpmakta. Zamana inat, Osmanlı estetiğini halen taşıyan ahşap kakma giriş kapılarının üzerindeki üç hilal, gelen geçen herkesi selamlamakta. Tahrip olmuş olsa da, ev içlerindeki lale, menekşe, yelken desenli çiniler, bin bir dilli kilimler, gıcırtılı yorgun ahşap merdivenler ve naif pencere alınlıkları içli bir sesi ısrarla susmakta.
Türk Gibi Güzel
Su medeniyetinin sokak aralarındaki zarif yapıları çeşmeler, muslukları çevirdiğiniz anda gürül gürül akmakta. İşte, şuradaki çeşmede bembeyaz sakallı yaşlı bir amca abdest almakta. Cezayirliler arasında yerleşik bir deyim olarak kullanılan “Türk gibi güzel” sözünü yüzünde taşıyan insanlar ile okuldan dağılan çocukların şen sesleri Kazbah’ı dipdiri tutmakta. Kazbah’ı limana yakın ucundaki Osmanlı yapımı Keçiova Camii, Cezayirli Müslümanları günde beş vakit biraraya toplamakta.
Görenleri Cezbediyor
Reis Sarayı
Sahil şeridinde, 1576 yılında Ramazan Paşa tarafından yaptırılan kale ile birlikte; 1750’de Mustafa Paşa döneminde yapımına başlanıp 1798 yılında tamamlanan muhteşem iç dizaynı ile Rais (Reis) Sarayı , hizmetli evleri ve bir dizi balıkçı evi sıralanıyor. Cezayir’de reislere “Rais” denilirken; yönetimdeki paşalara da “Dey” yani Dayı deniliyor. Akdeniz’e hakim, görenleri adeta büyüleyen Rais Sarayı, yabancı turistlerin de vazgeçilmez duraklarından birisi. Sarayın en estetik bölümlerinden birisi olan toplantı salonu; sedef, çini ve renkli motiflerle bezenmiş süslü tavanı ile görenleri cezbediyor. Ayrıca, sarayın hemen hemen her odası nefes kesen bir başka güzelliği içinde barındırıyor. Çini panolarla süslenmiş, kırmızı ve mavi renkli desenler el işçiliğine ne kadar özen gösterildiğinin bir ispatı niteliğinde.
Fransızlar Harap Etti
Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlı topraklarındaki ikinci büyük yönetim kompleksi olan Hasan Paşa Sarayı, Fransız işgalinde büyük oranda tahrip edildi. 1940’lı yıllarda tamamen bir harabe haline dönen sarayın tekrar eski dokusuna sadık kalınarak restore edilmesi için çalışma başlatılıyor. Bugün için surlar kısmen ayakta olsa da harem, silahhane, baruthane, külliye gibi saray içerisindeki bölümler, aslına uygun olarak onarılıyor. Yeni Cami ya da Camii el-Cedid ise 17. yüzyılda inşa edilmiş. Bu iki cami arasında eskiden “Kahveler Mahallesi” denilen bölge yer alıyor. Bu iki caminin yakınından geçen ana caddenin yukarısında, limana yakın ucunda, bir zamanların görkemli camisi Osmanlı yapımı Keçiova Camii bulunuyor. Fransızlar tarafından kiliseye dönüştürülen cami, Cezayir’in bağımsızlığına kavuşmasının ardından tekrar eski haline getirilerek, Müslümanları günde beş vakit bir araya toplamaya başladı. Zamana inat, Osmanlı estetiğini taşıyan ahşap kakma giriş kapılarının üzerindeki üç hilal ise bozulmadan duruyor.
Türkçe Yer Adları
Ülkedeki, “Türk-Cezayir Dostluk Derneği” üyelerinin neredeyse tamamı Osmanlı’dan gelme. Derneğin, Türk kökenli 3 bin üyesi var. Ayrıca, Cezayir’de, Türkiye’nin rakamlarına göre 600.000, Fransa’ya göre ise 2.000.000 Türk asıllı insan yaşıyor. Başkent Cezayir’in üç büyük hastanesinin adı da Türk adı taşıyor: İstanbullu, İzmirli ve Mustafa Paşa.
Cezayir’i İspanyol saldırılarından kurtararak özerk bir dönemin başlamasını sağlayan, 1533’te Kanuni Sultan Süleyman’ın Cezayir Beylerbeyliği verdiği Kaptan-ı Derya Barbaros ve Oruç Reis bugün bile büyük bir sevgi ve rahmetle anılıyor Cezayir’de.
Türk Asıllı Olmak Asalet Göstergesi
Bir Türk Topu
Türk isimleri ayrıca soy isimleri olarak da yaşıyor. Osmanlı ve Barbaros Hayreddin Paşa’ya olan sevgiyi gösteren Barbaros, Hayreddin, Uluçali ve Osmanî gibi soy isimlerinin yanı sıra, Hazneci, Demirci, Başterzi, Silahtar gibi Osmanlı’dan kalma meslek adları da aile isimleri olarak gururla taşınıyor.