11.Yüzyılda Türkler Arasında Oynanan Oyunlar

Kaşgarlı Mahmut, XI. Yüzyılda yazmış olduğu Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eseriyle Türk kültür ve medeniyet tarihine ışık tutmuştur. Eser, yazılmış olduğu dönemin bir çok kültürel özelliklerini bize aktarmaktadır. Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmış olmasına rağmen, kelimelerin açıklanmasında verilen bilgiler ve bunları desteklemek için sunulan örnekler, kitabın sadece bir sözlük gibi düşünülmesinden çok onu günümüz için kıymetli bir folklor hazinesi haline getirmiştir. “Devrinin bir nevi Türk folklor ve halk edebiyatı antolojisi olarak da sayılabilen Divân-ı Lügati’t-Türk, üç yüze yakın dörtlük şeklinde şiir parçalarını içerisine aldığı gibi aynı sayıda atasözlerine de yer vermektedir.” Türk folklorunun bir çok dalının (atasözü, deyim, efsane, ağıt, oyun, töre, gelenek, görenek, inanış, tarım, hayvancılık, savaş aletleri, tarım araç ve gereçleri, içki ve yemekler) kaynağını, kısmen de olsa bu eserden yararlanılarak belirlemek mümkün olabiliyor.

Kabile mensupları, yabani hayvanlardan korunmak ve yaşamları için gerekli besin maddelerini onları avlayarak temin etmek için kuvvetli olmak zorunda idiler. Bu maksatla aralarında yaptıkları yıkmaca (güreş), seyirtmek (koşu), taş atmak, yumruk döğüşü (boks) gibi benzeri oyunlarla beden kültürlerini geliştirerek, güçlü ve kuvvetli kalıyorlardı. Sonraları bu oyunları yabancı kabilelerden korunmak ve onlara üstünlük sağlamak için düzenli bir biçimde ve toplu olarak yapmaya başladılar. Bu çalışmada, Divan’daki folklor mahsullerinden sadece birisi olan oyunlar üzerinde durulmuştur. Eserdeki mevcut oyunlardan anlaşıldığına göre oyun sözcüğü Divan’da, yarışma, hoşça vakit geçirme, spor gibi değişik anlamlarda kullanılmıştır. “Günümüz Türkçe’sinde ise oyun, bunun anlamları ve bu anlamların yöneldiği kavramların incelenmesi, başka dillere göre çok daha ilginçtir. Türkiye’de oyun ve oynamak sözcüğünün pek çok anlamları vardır. Çocukların oyunu, dans, dramatik gösteri, kağıt, zar gibi baht oyunları; sporla ilgili eylemler hep oyun sözcüğüyle’ belirtilir” Bunlardan ‘başka oyun sözcüğünün mecazi anlamlan da oldukça fazladır. Divan’daki oyunlara genel olarak baktığımızda, bugün milli sporlarımız olarak saydığımız ve bizim toplumumuzun yaşayış özelliklerinden doğmuş olan, at üzerinde oynanan oyunlar, ok atma yarışları, güreş gibi oyunların çoğunlukta olduğunu görürüz. Adı geçen bu ve diğer oyunların bir çoğunun nasıl ve ne zaman oynandığı konusunda yeterli bilgi olmadığı için bu oyunlar Divan’daki mevcut bilgiler çerçevesinde ele alınmakla yetinilmiş ve “büyüklerin oynadıkları oyunlar” ve “çocuk oyunları” olarak iki başlık altında incelenmiştir.
Büyüklerin Oynadıkları Oyunlar

Çevgen Oyunu

Yazılı kaynaklarımızda bu oyundan şöyle bahsedilmektedir: Bugün hemen hemen bütün dünyaya yayılmış olan polo oyunun ismi çevgen oyununun Tibetçe’deki karşılığı olan “pulu” kelimesinden gelmiştir. Karşılıklı iki takım arasında oynanan çevgen oyununda gaye, oyuncuların at sırtında oldukları halde ellerindeki değneklerle sürdükler ile sürdükleri topu takımlarının hedeflerine ulaştırmalarıdır. Galibiyet, belli zamanda kazanılan isabet sayısı veya belli sayıyı daha evvel tamamlamak yolu ile elde edilir.

Bu oyundan Divan’da bir çok yerde bahsedilmesine rağmen nasıl ve ne zaman oynandığı hakkında yeterli açıklama bulunmamaktadır. Ancak tarih sahnesine çıktıkları günden beri atlı sporlara çok önem veren Türkler at üzerinde oynanan çevgen oyununa da önem vermişler ve bu oyunu uzun bir süre devam ettirmişlerdir. Türk toplumları arasında oldukça yaygın olan bu oyunun bir çok türü bulunmaktadır. Yukarıda bu oyunun at üzerinde oynandığından bahsedilmişti ancak ” Kaşgarlı, çeşitli kelimelerin açıklanması dolayısıyla bu konuya dair verdiği kısa bilgilerden, onun söz konusu ettiği dönemde, Türkler arasında atla oynanan çevgenden çok bugünkü golf oyununa benzer olarak ve atsız oynanan bir oyunun Türk oyunu olarak bilindiği ve meşhur olduğu anlaşılmaktadır.” Divan’ın çeşitli yerlerinde çevgen oyunundan şu şekillerde bahsedilmektedir:

“Ol anıng birle çöğen urdı ümleşü: O, onunla şalvarını ortaya koyarak çevgen oynadı.”
“Ol mening birle topık kapıştı: O, benimle çevgen oyununda top kapıştı”
“Tanguk: Çevgen oyununda, gerilen ipten topu geçirebilen adama verilen ipek kumaş parçası.”
” Bandal: Ağaçtan, omuz başı şeklinde çıkarılan parça. Bunu çocuklar alırlar, geceleyin közünü birbirlerine vururlar atarlar. Buna “ot bandal” denir. Çevgen oyununda oynanır.”

Divan’da çevgen oyundan başka, ucu eğri değnek, baston anlamlarında da kullanılmaktadır:

“Ol manga çöğen eğişti: O bana çevgen eğmekte yardım etti.”
“Ol çöğen egtürdi: O, çevgen eğdirdi.”
“Çöğen: Çevgen.”
Ok atma Yarışları

Ok, Türklerin en önemli savaş aletlerinden birisidir. Çok iyi ata binen ve ok atabilen Türkler, ok atma işini zamanla bir yarış haline de getirmişlerdir. Eski Türklerde seremonik ok atışları yapıldığı, bunun bir gelenek haline geldiği, Han zamanı Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır. İlk baharda açık havada yapılan ve dini anlam taşıyan bu sporla erkekler kendilerini ispatlarlardı. Hedef köşeli olup hayvanların derilerinden teşekkül ederdi. Böylece de ok atıcısının hedefi vuruş başarısı kolayca anlaşılabiliyordu.

Ok atma işinin Türklerde ne kadar yaygın ve önemli olduğu Kaşgarlı’nın eserinde de görülmektedir:

“Atışgan: Ol mening birle ok atışgan: Onun benimle yarışmak için ok atışmak âdetidir.”
“Ol mening birle ok attı kızlaşu: O ortaya ödül olarak kız, cariye koyarak benimle ok attı”
“Ol mening birle ok attı atlaşu: O benimle, ortaya ödül olarak at koyarak ok atıştı”
At Yarışı

Divân-ı Lügati’t-Türk’te atın Türkler için önemini Kaşgarlı şu atasözüyle belirtmektedir: “Kuş kanatın er atın” Yani kuş için kanat ne kadar önemliyse er için de at o kadar önemlidir demektir. Kaşgarlı yine eserinin başka bir yerinde “at, Türkün kanadıdır” demektedir. Eserin birçok yerinde de görüldüğü gibi at, Türkler için hem binek hem savaş, hem de taşıma aracı olarak vazgeçilmez ve kutsal bir hayvan olmuştur.

Eski Türkler milattan önceki yıllarda atalarından kalma gelenek icabı sonbaharda (sekizinci ay) atların semirdiği, tayların çoğaldığı bir zamanda Tai-lin denilen yerde umumi bir toplantı tertip ederlerdi. Bu toplantıda tanrılara kurban sunma, insan ve hayvanların sayımı yapılırdı. Tai sözü tanrılara kurban sunmak için, bir orman etrafında at koşturmak demektir. Eğer orman yoksa söğüt dallan dikilerek işaretlenir, bir miktar atlı dil,kilen bu söğüt dalları etrafında dört nala üç defa dönerlerdi. Bu güz bayramında yapılırdı. Tanrılara kurban sunulduktan sonra hep beraber kurban etleri yenir, sportif oyun ve hareketler meyanmda at yarışları da yapılırdı.

At yarışları Divân-ı Lügati’t-Türk’te “yarış” kelimesiyle ifade edilmekte ve birçok yerde geçmektedir. Bu yarışın nasıl ve ne zaman oynandığı konusunda ise yeterli bilgi verilmemekle birlikte eserin muhtelif yerlerinde atlardan ve yarışlardan çok kısa olarak bahsedilmektedir. Mesela yarışları en çok kazanan atın “arkun” denilen bir at türü olduğu belirtilmektedir. Yine eserin başka bir yerinde “talaş” kelimesinin açıklamasında “at yarışında, top oyununda, meydanın sonuna çekilen ip” denilmektedir. Buradan da yarışlarda bu ipe ilk ulaşan atın yarışı kazandığı anlaşılmaktadır. Divan’ın diğer yerlerinde “yarış”tan şöyle söz edilmektedir:

“Ol mening birle at özişti: O benimle at koşturmakta yarış etti”
“Ol at yarışdı mening birle tawışganlaşu: O tavşanı ödül olarak koyarak benimle at yarıştı”
“Ol at yarışı yaptı: O at yarışı yaptı, yarıştı”
“Ol anıng birle at yarıştı: O onunla at yarışı yaptı”
Güreş

İnsanoğlu hayvanlarla, kendi cinsinden olanlarla yakından mücadele etmek zorunda kalınca kendi vücut ağırlığı kas gücünden faydalanma şeklini, yani güreş sanatını yaratmıştır. Güreş, iki canlı arasındaki mücadelenin en mükemmel şeklidir. Bugün ata sporlarımızdan biri sayılan güreş Türklerde oldukça köklü ve önemli bir yere sahiptir. Ancak Divan’da bu sporun adından direk olarak bir defa bahsedilmektedir. Kaşgarlı güreş kelimesine kısrak kelimesini açıklarken değinmektedir: Kız birle küreşme, kısrak birle yarışma (Kızla güreşme, çünkü kızlar kuvvetli olur, seni alteder; kısrakla yarışma, kısrak attan daha çevik, daha sıçrayışlı olduğundan seni yener). Bu hakanlılardan bir kızın, gerdek gecesi Sultan Mesud’u ayağıyla dokunarak yıktığı için hakanların Sultan Mesut hakkında söyledikleri bir savdır. Diğer oyunların çoğunda olduğu gibi, güreşin de nasıl yapıldığı ve kurallarının neler olduğu hakkında Divan’da fazla bilgi yoktur. Yine Divan’da güreş, “çalış” kelimesiyle de anlatılmaktadır. Bu kelime de “çelme, güreş” karşılığındadır. Bunlardan başka şu cümlelerde de güreşten bahsedilmektedir:

“Ol anıng adhakm bağdatt: O, onun ayağını güreşte sarmaya aldırdı”
“Ol anıng adhakm bağdadi: Güreşte onun ayağını sarmaladı, sarmaya vurdu”
“Ol anıng adhakın bağdadi: O, onun ayağını güreşte yakaladı, çelme vurdu”
Yalngu (Salıncak Oyunu)

Bu oyundan Divan’da sadece bir yerde ve şu şekilde bahsedilmektedir: Yalngu: Cariyelerin oynadığı bir oyundur. İpin ucu bir ağaca veya bir direğe bağlanır. Ortasına cariye oturur ve ayağıyla yeri teper. Böylelikle kah yükselir, kah alçalır
Çocukların Oynadıkları Oyunlar

Müngüz Müngüz (Boynuz Boynuz)

Bu bir çeşit çocuk oyunudur. Çocuklar ırmağın kenarına diz çökerek otururlar, sonra elleriyle kuma vururlar. Onlardan birisi (ebe) müngüz müngüz der ve çocuklar ne müngüz diye sorarlar. Birisi (ebe), boynuzlu hayvanları birer birer söylemeye başlar. Çocuklar da bunu tekrar ederler. Ebe bu arada deve ve eşek gibi boynuzsuz bir hayvanın da adını söyler. Çocuklardan birisi bu hayvanı veya başka boynuzsuz bir hayvanın adını söylerse çaya atılır.
Köçürme

Ondört adı dahi verilen bir oyun. Yerde kale gibi dört çizgi çizilir, sonra ona on kapı yapılır. Fındık ve fındığa benzer şeylerle bu kapılar üzerinde oyun oynanır.
Çelik Çomak

Divan’da bu oyundan direk olarak bahsedilmiyor. Başka bir oyunun içinde ismi geçtiğinden buraya almayı uygun gördük. Oyun şöyle geçmektedir: Tuldı: Er topıknı adhn bile tuldı: Adam topu çatal değnekle vurdu. Bu, bir Türk oyunudur. Şöyle oynanır: Oynayanlardan birisi oyunun kendi tarafından başlamasını istediği zaman yukarıda anlatıldığı şekilde çatal değnekle topa vurur. Bu işte kuvvetli vuran oyuna başlamış olur. Çelik çomak oyununun vurmasında dahi böyle denir.
Ceviz Oyunu

Divanda ceviz oyunundan iki yerde bahsedilmesine rağmen nasıl oynandığı konusunda bilgi verilmemektedir. Sadece çocukların oynadığı bir oyun olduğu belirtilmektedir. Bu oyun da Divanda şöyle geçmektedir:

“Atıç: Çocukların ceviz oynadığı çukur”
“Eteçlik: Ceviz oynamak için çukur açılmış olan yer”

Karagun

Akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyundur. Divanda bu oyun sadece bir yerde geçmektedir.
Çengli Mengli

Bir çocuk oyununun adıdır.” Divân-ı Lügati’t-Türk’te bu oyun sadece bir yerde ve bu kadar geçmektedir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, kurallarını ve kıyafetlerini dahi inanç ve törelerden alan geleneksel sporlar, Türk milletinin gelenek, görenek ve hasletlerini ortaya koyan canlı ve uygulamalı örneklerden olup, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatılan sportif, folklorik değerleridir. 11.yüzyılda Türklerin oynamış olduğu oyunları bilmek, bu oyunlar dahilinde o dönem Türklerinin yaşayışlarını ve kültürlerini belirleyebilmek yönünden faydalı olacak; o dönemki oyunlarla şimdiki oyunları karşılaştırarak Türklerin kültürlerini ne kadar koruyabildiklerini öğrenmemiz açısından faydalı olacaktır. Gerçekten de Divanda geçen birçok oyunun günümüzde de aşağı yukarı aynen şekilde devam ettiğini görmek Türklerin geleneklerini hala koruyabilmiş olduklarını göstermesi bakımından sevindiricidir.

Bir Cevap Yazın