Veled Çelebi
19.yüzyılın sonunda gittikçe güçlenmeye başlayan Türkçülük hareketinde, Türk dili üzerindeki araştırmalarıyla dikkat çeken Veled Çelebi’nin önemli bir yeri vardır. Türkçülük, o dönemde, özellikle Türkçe ve Türk tarihi üzerindeki araştırmaların yoğunlaşması ile belli bir aydın çevresinde günden güne alâka çekiyor ve heyecanla karşılanıyordu. Türk aydınları, Osmanlıca denilen karma dilden başka, Türkçenin diğer lehçelerinin de bulunduğunu âdeta yeniden keşfediyorlardı. Bu lehçeler arasındaki münasebetler üzerinde duruluyor, günlük dilde ve hatta yazı dilinde kullanılan pek çok kelimenin “Çağatayca” denilen Orta Asya Türkçesi ile ortak yanları olduğu anlaşılıyordu. Veled Çelebi, işte bu çalışmalara kendi ilmî gayretini ve dirayetini koyabilmiş nadir şahsiyetlerden biridir.
Veled Çelebi, aslında Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin 18. göbekten torunuydu. 1868’de Konya’da doğmuştu. Ailesinin ve çevresinin gereği olarak medresede öğrenim görmüş, Fars ve Türk edebiyatlarını öğrenmişti. Ayrıca, Arap edebiyatında da vukuf sahibi olmuştu. Mevlânâ’nın Divân-ı Kebir’ini okurken, bu eserde bulunan Türkçe kelimeler dikkatini çekmişti. Kütüphaneci Halid Dede’ye bunun sebebini sorduğu zaman, Veled Çelebi’nin Divânında daha çok Türkçe beyitler bulunduğunu öğrendi. Divân-Kebir’deki ve Divân’daki Türkçe beyitleri bulup yazdı. Ayrıca, Harâbat’ta Ali Şîr Nevâî’nin, Hüseyin Baykara’nın ve Molla Lütfî’nin Çağatay lehçesinde yazılmış şiirlerini de görmüştü. Bu tespit, onu Nevâî lügatlerini de içine alan Abuşka kitabını okumaya sevk etti. Bununla da yetinmedi, o kitabı baştan sona istinsah etti. Böylece, Türkiye’de kullanılanın dışında Türkçe lehçeleri bulunduğunu yakından gördü.
Veled Çelebi, ilk memuriyetine Konya Vilâyeti Mektubî Kaleminde başlamıştır. Ertesi yıl, vilâyet gazetesi başyazarlığına getirilmiştir. Aynı zamanda Konya Rüşdiyesi’nde yazı ve Farsça öğretmenliğinde bulunmuştur.
Veled Çelebi, 1889’da İstanbul’a geldiği zaman, burada kendisini yeni bir muhit içinde bulmuştur. Yine de bu dönemde, Mevlânâ edebiyatı ile yoğun şekilde meşgul bulunmaktadır. Fuzûlî’nin “Su Kasidesi”ne yazdığı şerh, tanınmış Türkçülerden Necib Asım Beyin dikkatini çekmiş, ondaki yeteneği gördüğü için kendisiyle yakından ilgilenmeye başlamıştır. Necib Asım, kendi kütüphanesinde bulunan pek çok eseri Veled Çelebi’ye vermiş ve Türkçe kelimeleri toplaması için teşvikte bulunmuştur. Bunlardan ve başka kitaplardan yararlanan Veled Çelebi “Türk Dili” adındaki büyük eseri hazırmaya başlamıştır. Veled Çelebi, bu suretle Türkçülüğe adım atışını şu şekilde anlatmaktadır:
“Matbuat âleminde Necib Asım üstadımızla görüştüm. Kendisini aşırı Türkçü buldum. Osmanlı edebiyatının mükellef şiirlerini, nesirlerini gayrıtabiî ve gayrımakul buluyor, ‘Türklerin en hakikî edebiyatı halktan doğan ve halka hitap eden eserlerdir’ diyordu. Ben bu uyarmaları o vakit hakkıyla kavrayamamış olduğum hâlde, yaradılışımda bulunan, 16-17 yaşlarımda Abuşka’yı istinsaha beni sevk eden anadan doğma istidadım beni artık Türkçü yapmıştı. Necib Asım Bey, bana müsteşriklerin bastırdığı eski Türkçe eserleri, eski lügat kitaplarını gösterdi. Ben de tedarik ettim. Vefik Paşa ile görüştüm. Bana “Lehçe”sini verdi. Ben “Lehçe”yi bir edebî kitap okur gibi baştan aşağı okudum. Gözümün önünde başka bir âlem açıldı. Necib Asım’ın teşvikiyle bir ‘Türk Lugatı’ yazmaya kalkıştım.”
Veled Çelebi’nin hazırladığı Türk Dili eserinin müsveddeleri, bir süre sonra eviyle birlikte yanmıştır. Ancak, o, yılmamış, her şeye yeni baştan başlamıştır. Taşındığı Beykoz’da sık görüşmeye başladığı Ahmed Mithat Efendi ile Necib Asım da bu yolda kendisini teşvik etmiştir. Ahmed Mithat Efendi, kütüphanesini onun emrine vermiş, Necib Asım da kendisininkinden başka, bulduğu eserleri getirip vermiştir.
Veled Çelebi, artık Türkçü faaliyetlerin de içinde bulunmaktadır. Türk Derneği’nin kuruluşuna katılmış ve aynı adla yayımlanan Türkçü derginin kurucuları arasında bulunmuştur.
Meşrutiyetin ilânından sonra Üniversitede ve Galatasaray Sultanîsi’nde Farsça öğretmenliği yapan Veled Çelebi, 1912’de Mevlânâ Dergâhı postnişinliğine tayin edilmiş, Birinci Dünya Savaşı çıkınca Mevlevî Mücahitler Alayı’nı kurup IV. Ordu’ya katılmıştır. Bundan sonraki hayatı da, Türkçü düşüncelerine paralel bir gelişme göstermiştir. Önce Mevlânâ Dergâhı postnişinliğinden azledilmiş, sonra Ankara’ya geçerek Millî Mücadele’ye katılmıştır. Ankara Lisesi’ne öğretmen, aynı zamanda Telif ve Tercüme Heyeti’ne üye olarak tayin edilmiştir. 1923’te yapılan seçimlerle 2. Dönem milletvekili olarak TBMM’ye girmiş, burada yirmi yıl görev yapmıştır. Veled Çelebi 4 Mayıs 1953 yılında Ankara’da vefat etti.
Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, onun ilmî çalışmalarına yakın ilgi göstermiş, Kurtuluş Savaşı’nın en buhranlı zamanında dahi bu çalışmaları teşvik etmiştir. Onun, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne yazdığı yazı, bu alâkayı göstermesi bakımından dikkat çekicidir:
Matbuat ve İstihbarat Müdiriyet-i Âlisine,
Samih Rıfat Bey ile Veled Çelebi’nin, milletin ilim ve irfan nokta-i nazarından pek kıymetli mesaide bulundukları malûm-ı âlileridir. Bilhassa milletin ve bütün Türklüğün muhtaç olduğu esaslı bir Türkçe lügat vücude getirmekle müştegildirler (meşgul olmaktadırlar). Bu hususta lüzumlu gördükleri bazı kitapların Avrupa’dan celbi (getirilmesi) icap ettiği anlaşılmıştır. Kendilerinden mezkûr (adı geçen) kitapların hemen listesini talep ve sipariş buyurmanızı rica ederim. Bu husus için sarf olunacak meblağ tarafımdan temin edilecektir efendim.
Türkiye Millet Meclisi Reisi
Başkumandan
Mustafa Kemal
Veled Çelebi’nin hazırladığı ve 12 cilt tutan büyük Türkçe sözlüğün yazma nüshası, Türk Dil Kurumu kitaplığında bulunmaktadır. Basılı hâle getirilmemiştir.