Tanbur

Her şeyden önce sazın adı bazı sözlüklerin yazdığı gibi Tanbur değildir; ağzımızdan böyle çıksa bile, aslı Sümerce ‘Pantur’dan bozulma ‘Tunbur’ olduğu için, N ile yazılma zarureti vardır. Esasen bu zarafette bir sazın -yeğeni Ud için de söz konusu olduğu gibi- Türklerin elinden çıkmış olması tabiidir, zira Türkler dışında hiçbir müzik kültüründe böyle bir saz yoktur. İleride konu edeceğimiz Ud gibi özbeöz Türk Kopuz ailesinin mensubu olan Tanbur; 30-35 cm çapında bir kürenin ortaya yakın kısmından kesilip küçük tarafı alınmış izlenimini veren bir kalıp üzerine dilimlerle işlenen (kuyruk denen dip tarafında bazen hafifçe sivrileşen) tekne’si; bu tekneye dip takozu ile bağlanan 100-110 cm uzunluğunda D kesitli ince bir sapı (4-4.5 cm) ve tekne üzerine desteksiz olarak kapatılan 2.5-3 mm kalınlığında kapak’ı (göğsü); sapının uç kısmında üçü önden, dördü üstten saplanan, beşi çelik, ikisi pirinç (sarı) 7 telinin bağlandığı burgu’ları ve telleri taşıyan, kapağın dip kısmına yakın, gürgen veya kızıl ağacından trapezoid kesitli köprü şeklinde seyyar eşik’i olan bir sazdır. Teknesi -ud gibi- ceviz, maun, pelesenk, kelebek, vengi, magase gibi ağaçlardan, 3-4 mm kalınlık ve 4-5 cm eninde (uçlara doğru sivrice) kesilip ıslatılıp ısıyla yuvarlatılarak, sade veya filetolu şekilde ütü ve tutkalla çevrilmek suretiyle yapılır. Göğsü ise -yine ud gibi- elyafı sık ve çok düzgün, budaksız akçamdan, boyuna simetrik iki parçalı olarak yapılır (klasik Tanburun ortada deliği yoktur); altında destek veya direği olmadığı için de tellerin basıncıyla eşik bölgesinde çukurlaşır. Teknesi son derece hafif olan Tanburun ağırlığı sapının uzun ve dolu olmasıyla dengelenir. Sapı üzerinde Türk musikisinin gerektirdiği aralık düzenine göre bir oktavda 36 olmak üzere iki oktav genişliğinde katgut perde bağları vardır. Bir ucu tekne arkasındaki küçük çivilere bağlanan teller, saptan burgulara bir küçük kemik eşik üzerine basarak ulaşır. Melodi bu tellerin saniyede 220 titreşimdeki alt çiftinde çalınır, titreşimi artıran üst teller de gerektiğinde kullanılır. Tekne gomalakla cilalanır, sap ve burgular genellikle siyaha boyanır; göğüs üzerine cila sürülmez. Tanbur sağ omuz ve sağ diz arasına sıkıştırılıp, göğsü yere dik, sapı yere mümkün mertebe paralel tutularak, kaplumbağa kabuğundan (bu yüzden bağa denen) 2-2.5 mm x 5-6 mm x 10-15 cm ölçüsünde, uçları asimetrik V tarzında kesilmiş ve uç yanakları 45 derece pahlanıp parlatılmış bir mızrapla çalınır.

Gelelim sazımızın icrasıyla icracılarına: zarafeti ölçüsünde hırçın bir saz olan Tanburun önce uzun tellerini tam olarak kaynaştırmak (yani mükemmel bir akort yapmak), sonra da akordu aynı temizlikte korumak problemdir (bu yüzden seyahatlerde basıncı kaldırmak için ağaç eşiği yatırmak, yani telleri boşaltmak, çalarken de arada bir akord yapmak gerekir).

Tanburda çeşitli akortlar kullanılabilmektedir. Özellikle icra edilecek makama hatta esere göre akort değiştirilebilir. Ancak buna rağmen klasik bir akort sistemi mevcuttur. Geleneksel Tanbur akordu şu şekilde yapılır. Parantez içindeki rakamlar kullanılan tel kalınlıklarıdır. (Aşağıdan yukarıya doğru);

(1-2) = Yegah (0.30-0.35mm)
(3-4) = Kaba Rast, K.Dugah (0.40mm)
(5-6) = Yegah (0.30-0.35mm)
(7) = Kaba Rast, K.Dugah, K.Kurdi, K.Segah, K.Buselik (0.40mm)
(8) = Kaba Yegah (0.60mm)

Tanbur, sapı oldukça uzun bir sazdır (ortalama 73-84 cm). Tüm icra bu sap üzerinde en altta bulunan telde, yani yegah telinde yapılır. Bu, tek tel üzerinde yapılan icrada, telin mızrap yardımıyla titreştirilmesinden, tamamen kapalı olan (tarihte istisna olarak ortası delik Tanburlar da vardır) teknesinin içindeki hava da rezonansa girer ve tannaniyet diye tabir edilen inilti sağlanmış olur. Tanburiler icra sırasında sapı hafifçe yukarı-aşağı sallamakta ve bu sayede titreşimi arttırarak farklı duygular ifade edebilmektedirler.

Tanburdaki perde sayısı sabit değildir. Luthier’lerin (enstrüman yapımcıları) sabit bir perde şablonları bulunsa da, bu şablonlar icra sırasında, Tanburiler için yeterli olmamaktadır. Bu nedenle, Tanburiler kendileri, gerekli gördükleri yerlere perde bağlamakta veya bağlatmaktadırlar. Elimizde perde sayısına ilişkin değişik bilgiler bulunmaktadır. Bunlar, 48 perdeliden, 80 perdeliye kadar değişiklik göstermektedir. Ancak pratikte her Tanburda 52-58 adet perde bulunmaktadır. Bu sayıyı bazı icracılar kendi icra ve tavırları gereğince arttırıp eksiltmektedirler.

Tanburun ses sahası iki oktav ve bir beşli’ dır. Ama, bazı icracıların en üstteki 0.60 mm.lik kalın sari teli kaba yegah’a hatta kaba cargah’a çektikleri ve bu teli de icraları sırasında (ama sadece yaptıkları nağmeleri süslemek amacıyla) kullandıkları düşünülürse uç oktavlık bir saha elde edilir.

Ancak, Tanbur çalımında daima en alttaki yegah teli kullanılır. Çünkü, Tanburun karakteristik sesini bu telden elde etmek mümkündür. Dolayısı ile yazılacak eserlerin, yegah telinde icra edilebilir olması yada en fazla orta teldeki Kaba Rast’ a kadar genişleyecek şekilde düşünülmesi gerekmektedir.

Geleneksel Tanbur icrasında kaba rast ile tiz hüseyni hatta tiz acem arasındaki bölge kullanılmaktadır. Ancak Tanburun karakteristik sesini duyurabildiği alan (sonoritesi) rast veya acem aşıran perdeleri ile, tiz segah veya tiz cargah perdeleri arasında kalan bölümüdür.

Bağa mızrabın çelik tellere vurulmasından kaynaklanan hışırtının da yok edilip sadece müzik sesinin duyulması sağlanmalıdır. Ayrıca her defasında perdelerin en uygun yerine basılmazsa çıkan ses cızlar. İşte bu sadece hırçın değil, bela derecesinde güç olan sazımız, Büyük Osman Bey, Şeyh Abdülhalim Ef., İzak, Oskiyam ve Ali Efendi gibi ilk büyük isimlerden sonra, eldeki ses belgelerine göre tarihte ilk defa Tanburi Cemil Bey (1871-1916) ve iki öğrencisi (Kadı Fuad Efendi ile Refik Fersan) tarafından yenilebilmiştir. Nevrastenik bünyesiyle hırçın ve melankolik karakterinin de tesiriyle Tanburu şaha kaldırmış olan Cemil Bey’den sonra ikinci büyük ekol, saza ‘nazlı nazlı şarkı söyletmeyi’ başarmış olan İzzettin Ökte üslubudur. Üçüncü sırada bu ikisinin karışımı olan (halkımızın daha çok yaylı Tanburuyla tanıdığı) Ercümend Batanay gelir. Ferid Sıdal da İ. Ökte üslubunun temsilcisidir. Son devrin en önemli Tanbur sanatçısı Üstad Necdet Yaşar’dır. Diğer önemli Tanbur sanatçılarımız Sadun Aksüt, Yılmaz Pakalınlar, M.Salim Tokaç, Selçuk Sipahioğlu, Abdi Coskun, Tevfik Soyata’dır.

Her ney üfleyene nezaketen neyzen denmesi gibi, Tanbur çalan ve çalmaya çalışanlara da Tanburi deniyor. Ama bu üsluplar dışında çalınan Tanbur, dinlenmesi biraz zor bir saz durumunda kalır. Perdeli olmasından kaynaklanan net ve kesin seslerinin yanısıra uzun saplı oluşundan gelen geniş titreşimli (enin’li) nağmeleri üstünlüğünün sırrını meydana getiren Tanbur, udun güzel icrası için ölçü olduğu gibi, ud da Tanburun kötü icrası için benzetme aracı olmuştur (rahmetli bestekar S. Pınar’ın uda benzeyen Tanburu ile rahmetli Laika Karabey hocanın Tanburu gibi).

Türk musikisi ortamında nasıl yetiştiklerine inanılamayacak derecede yüksek performans gösteren ve müziğimizin yarınki uluslararası iftiharları olan gençlerimiz de (hem erkek, hem kız), Tanbur sazının, güçlük ve hırçınlığı ile herkesi yıldıramayacağının mutlu bir göstergesidir (Dr. M. Tokaç, mesela, Tanburun imkanlarını zorlayan şaşırtıcı tekniğiyle saza duyulan ilgiyi artıran bir gencimizdir).

Esasen fevkalade nazik ve hassas olan Tanbur Türk musikisini tek başına temsil etmeye en fazla kabiliyetli solo sazımızdır. Bugüne değin henüz bir Tanbur metodu yazılmamıştır.

Bir Cevap Yazın